Sürdürülebilirlik, rekabet eden bugünün ihtiyaçları ile gelecek nesillerin ihtiyaçları arasında dengelemeyi gerektirir. Salgının sürdürülebilirlik üzerine çeşitli etkileri mevcuttur. Daha iyi hava kalitesi, düşük karbondioksit ile sera gazı emisyonları, enerji kullanımında ve çevre kirliliğinde azalma olumlu etkiler olarak ifade edilebilir.
Ulaşımdaki gecikmeler ve talep farklılıkları, gıda veya diğer çabuk bozulan ürünlerle uğraşan işletmeleri genellikle büyük miktarlarda satılamayan ürün ve atıklarla baş başa bırakmaktadır. Salgın, tüketicilerin sosyal ve ekonomik faaliyetlerini değiştirmelerine sebep olmuştur. Bu değişimler, enerji tüketimi ve ürün satın alma ile tüketimlerinde kendisini göstermiştir. Panik satın alma yapan tüketicilerin istifleme eğilimleri yüzünden israf edilen gıdalar da ayrı bir sorunsalı oluşturur. Kilitlenmeler, endüstriyel ve ticari enerji talebini ve tüketimini düşürürken, konutlara ilişkin enerji talebini arttırmıştır. Evimizde, bir yandan TV izlerken bir yandan bilgisayarlarımız aracılığıyla toplantıya katılmaya, fırını yakıp ekmek yapmaya başladık. Bu arada çocuklarımız da ekranlarının başında öğretmenlerini dinliyorlar. Ayrıca, evden çalışmaya ilişkin eğilimin artması ofis binalarında enerji tüketimi, aydınlatma, ısıtma, havalandırma ve iklimlendirme, ofis malzemesi, temizliğe ilişkin faaliyetlerin de azalmasına, böylece karbon ayakizinin de azalmasına yol açtı. Yaşam tarzı değişiklikleri, plastik talebini ve bunun sonucunda ortaya çıkan plastik atığını artırdı. Evlere siparişlerin artması ve hijyen tedbirleri yüzünden daha fazla plastik çatal, kaşık, bardak ve tabak kullanır olduk. Kilitlenme ve karantinalar sebebiyle insan ve mal hareketliliğinin kısıtlanması ise ulaşım sektöründe karbon emisyon azalımı yarattı.
Daha fazla enerji talebi doğdu
Sağlık sektöründe ise salgınla mücadele için daha fazla enerji talebi doğdu. Artan tıbbi atıklardan kaynaklanan kirlilik, hem çevre hem de sağlık risklerini beraberinde getirdi. Artık sokaklarda ya da denizde atılmış maskeler ve plastik eldivenler karşımıza çıkmaya başladı. Diğer taraftan, dezenfektan ve hijyene ilişkin tedbirler su tüketimini arttırdı. Her birimiz mümkün olduğu kadar sıklıkla ellerimizi, kıyafetlerimizi hatta elimizin değdiği her şeyi yıkamaya başladık. Sokakları, evleri, binaları dezenfekte etme çabalarımız ise sulara daha fazla kimyasal madde karışmasına sebep oldu.
Dijital karbon ayakizi göz ardı edilmemeli
Evden çalışma ve dijitalleşme gereksiz kağıt kullanımını azaltırken, çevrimiçi karbon ayakizini arttırdı. Bu noktada, çevrimiçi olmamızın yarattığı dijital karbon ayakizini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bir tıkla arama yaptığımız arama motorları, çevrim içi platformlar, çevrim içi video görüşmeleri, günlük olarak hesabımıza gelen e postalar ya da akıllı telefonlarımızın şarjını azaltan uygulamalar, GPS özellikleri, hatta ekran parlaklığının artmasının karbon maliyetleri kayda değer yükler getirir. Oysa, çevrimiçi görüşmelerde kamerayı kapalı tutmak, ekran çözünülürlüklerini azaltmak, kullanmadığımız telefon uygulamalarını kapalı tutmak, sosyal medya sayfalarında geçirdiğimiz süreyi düşürmek gibi basit önlemlerle dijital ayakizini azaltmak mümkün olabilecektir. Burada kritik olan, bir tür ayakizine odaklanarak, çevresel etkiye daha bütünsel bir bakış sağlayan diğerlerini kaçırmamayı başarmaktır. Ayrıca, dijital ayakizlerinin yalnızca çevrimiçi platform göre değil, aynı zamanda ülkeye göre de değiştiği gerçeğidir.
·