Ekonomik büyüme için üretim, üretim için enerji, enerji için Rusya’ya olan bağlılığın sonuçları, dönüp dolaşıp Paris İklim Anlaşması’nı tehdit eder hale geldi. Nasıl mı, açıklayalım:
Ülke ekonomilerin büyüme rakamları refah seviyesinin önemli göstergelerinden biri olarak dikkatle takip edilmektedir. Artan nüfusa paralel kaynakların artmıyor olması ise büyüme üzerinde kısıt oluşturmaktadır. Pek tabii ekonomik büyümeden farklı olarak kalkınma ve refah düzeyinin artışı birincil hedef olsa da kişi başına düşen reel gelir düzeyi bireylerin önündeki temel göstergelerden biridir. Ülkeler açısından ekonomik büyüme, reel Gayri Safi Yurt İçi Hasıla düzeyinde bir artış ise bu da artan üretim ve tüketim düzeyleriyle sağlanırken çevresel maliyetleri de beraberinde getirecektir. Ekonomik büyümenin çevresel etkisi, yenilenemeyen yani fosil kaynakların tüketiminin artması, daha yüksek kirlilik seviyeleri, küresel ısınmaya sebep olmak şeklinde sıralanabilir. Örneğin, ABD, Çin, Hindistan gibi büyük ekonomilerin küresel ısınmanın önemli nedenlerinden karbon salınımı üzerindeki payları da yüksektir. Global Carbon Atlas 2020 yılı verilerine göre dünya toplam karbon salınımı 34.807393 mtCo’dir. Türkiye, 393 mtCoile 14. sıradadır. Çin, 10bin 668mtCo ile ilk sırada; ABD 4bin 713 mtCoile 2. sırada ve Hindistan2 bin 447mtCo ile 3. sırada en fazla karbon salınımı yapan ülkeler sıralamasını oluştururlarken en çok tüketenin en çok kirlettiği varsayımını da doğrulamaktadırlar.
Bunun önüne geçmek amacıyla, fosil yakıt tüketimine sınır getirilmesi, yenilenebilir enerjiye geçiş ve yeşil dönüşüm için pek çok uluslararası çalışma yapılmaktaydı. Paris İklim Anlaşması’nın temelinde en son 2021 yılı Kasım ayında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı Sonuç Bildirgesi’nde fosil yakıtlar içerisinde önemli ağırlığa sahip kömür kullanımının azaltılması gerekliliği vurgulanmıştı. Kömürün önemi,büyüme paralelinde artan enerji üretiminde elektrik üretimi için kullanılan temel kaynak olmasıdır.Kömür ve diğer enerji kaynaklarının durumuna bakılırsa; Küresel Birincil enerji arzının kaynaklara göre dağılımı dünya genelinde; petrol yüzde33, kömür yüzde 28, doğal gaz yüzde 24, hidro yüzde 7, nükleer yüzde 4,5 ve yenilenebilir enerji yüzde 3 şeklinde sıralanmaktadır. Türkiye için ise; petrol yüzde 31, doğal gaz ve kömür aynı oranlarda, yüzde 28 ve yenilenebilir yüzde 13’tür.
Gelinen süreçte Rusya-Ukrayna Savaşı’nın enerji piyasasındaki dengeleri bozması, Rusya’nın yaptırımlar neticesinde Avrupa Birliği’ne gaz ihracatını azaltabileceği hatta durdurabileceği beklentisi kömürün yeniden popülerite kazanmasına yol açmış oldu. 2030 yılı için verilmiş olan kömür kullanımının bitirilmesi taahhütleri geçerliliğini korusa da savaşın uzaması halinde Almanya, Hollanda, Avusturya gibi Avrupa Birliği ülkelerinin elektrik üretiminde kömür alternatifini gündeme getirmesi endişeleri artırmaktadır.Enerji arz güvenlğinin sağlanamamış olması küresel ısınmaya karşı alınan tedbirleri de etkiler hale gelmiştir. Rus gazına bağımlılığın alternatifleri değerlendirilse de zor bir kış dönemi olacağı aşikardır. Bu bakımdan Avrupa Komisyonu, birlik içindeki gaz talebini yüzde 15 azaltabilmek için bir plan dahilinde, 45 milyar metreküp düzeyinde bir azaltım için bireyden üretim tesislerine, özellikle elektrik tüketiminin azaltılmasını hedeflemektedir. Böylelikle ikame için bahsi geçen kömür kullanımının artırılmasıyla birlikte Paris İklim Anlaşması hedeflerinden iyice uzaklaşılmış olunacaktır.