Şehirlerin marka değeri; şehre yatırım yapmak, şehirde yaşamak veya şehri ziyaret etmek için kritik bir sebeptir. Şehir markalarının değeri üzerine yapılan araştırmalar, şehrin fiziksel, işlevsel ve somut özellikleri diğer bir deyişle kültürel miras, kentsel estetik, ulaşım sistemleri gibi görünür altyapı veya sistemlerin işlevsel mükemmelliğinin, bir kentin imajını ve kişiliğini önemli ölçüde etkilediğini belirlemiştir.
Küresel salgın ya da deprem gibi olağanüstü olaylar, bireylerin şehirleri ikametgah adresi, yatırım noktası ya da seyahat merkezi olarak değerlendirme kriterlerini değiştirmiştir. Yaşanan bu olağandışı krizlerden bu yana şehrin sakinleri, turistler, üniversite öğrencileri, yatırımcılar gibi mevcut ve potansiyel paydaşlar, yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin kriz politikalarını ve eylem yetkinliklerini, krizlere yanıt olarak aldığı önlemleri dikkatle takip etmeye ve bu doğrultuda davranışlarını şekillendirmeye başlamışlardır. Diğer bir deyişle,şehirlerin paydaşlarının kriz yönetimleri,şehirlere yönelik algıları değiştiren ve yeniden şekillendiren bir unsur haline gelmiştir. En dikkat çekici olan da şehrin paydaşlarının,yalnızca şehir hizmetlerinin “tüketicileri” değil, aynı zamanda onları şekillendiren, sunulmasını sağlayan unsurları oluşturduğu gerçeğidir.
Bu konu da başarılı örneklerden birini küresel salgın ve devamında deprem felaketi sırasında Ankara oluşturmuştur. Ankara’nın paydaşları, güçlü biçimde hem karar verme süreçlerine katılmakta hem de şehrin marka elçisi olarak konumlanmaktadır. Deprem felaketi sırasında deprem bölgelerinden Ankara’ya ciddi bir insane göçü gözlenmiştir. Dikkat çekici olan, bu süreçte, deprem bölgesi haricindeki şehirlerden de Ankara’ya bir insane akışının varlığıdır. Ankara’nın, küresel salgın ve deprem felaketi sırasında paydaşları ile beraber krizi yönetme etkinliğini kanıtlamış olması; hem şehrin sakinleri, hem de ziyaretçileri ve misafirleri için güvenli, korunaklı bir yuva olduğu algısını inşa etmiştir. Bu durum, güçlü sivil toplum kuruluşları ile yerel yönetimlerini istikrarlı, koordineli çalışmaları ile soysal sorumluluk bilincinin ve sivil toplum kuruluşlarında aktif yeralmasının şehrin marka değerini yükselttiğini ve yer pazarlaması stratejisinde önemli bir itici güç olduğunu göstermiştir. Hikâyeleriolan ve bu hikâyeleri geçmiş, bugün ve gelecekle destekleyebilen şehirlerin, marka şehir olarak algılarını sağlamlaştıracağı açıktır.
Bu hikayenin yazılmasında ise sivil toplum kuruluşlarının özellikle yerel yönetimleri etkisi giderek kuvvetlenmektedir. Marka değerini belirlemek ve güçlendirmek için tercih edilen geleneksel kriterlerin yanısıra bu paydaş gücünün de ilgili kriterler arasına katılması ve kuvvetli bir çarpan etkisi olduğunun da göz ardı edilmemesi zaruri görülmektedir.