Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kariyerinize nasıl, nerede başladınız?
1988 İstanbul doğumluyum. Lisans eğitimimi Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü ve Okan Üniversitesi Sivil Hava Ulaştırma İşletmeciliği Bölümü’nde tamamladım. Kariyer hayatıma ISG’de (İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı) Uzman Yardımcısı olarak başladım. Pegasus, Türk Hava Yolları ve SHGM’de uzman ve eğitmen olarak görev yaptım.
-Girişimcilik hikayeniz nasıl başladı? Kendi şirketiniz FLY Uluslararası Danışmanlık ve Dış Ticaret’i kurmaya nasıl karar verdiniz?
Anne olmam tüm hayatımla birlikte bakış açımı da değiştirdi. Kariyerini bir yerde başlatıp orada bitirmek, tek alanda sınırlı kalmak bana hep çok kısıtlayıcı gelmişti. Günümüz dünyasının insana sunduğu seçenekler karşısında, mevcut potansiyeli ve aldığımız eğitimleri değerlendirmemenin israf olduğunu düşünmeye başladım. Türkiye’nin en önemli şirketlerinde süreç bilgisi, sektör dinamikleri, yapılmış hatalardan çıkarılmış dersler gibi konularda çok değerli birikimler ve yeterli tecrübe edindim. Bir taraftan da akademik çalışmalarıma devam edip Yeditepe Üniversitesi MBA eğitimi ve Dış Ticaret Uzmanlığı eğitimlerimi tamamladım. Aklımda hep uluslararası bağlamı olan bir iş yapmak vardı. Merkezi Fas Kazablanka’da olan Afrika kıtasında bir markaya dönüşen danışmanlık ve turizm şirketimiz Vaya Holding’te başlamak benim için kolay olacaktı; ama risk alarak kendi şirketimİ kurmayı tercih ettim.
-En çok hangi aşamalarda ve konularda zorlandınız?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, şirket kurmak ve işletmek kitaplarda yazıldığı gibi değil. Ne kadar Ticaret Hukuku bilseniz, ne kadar MBA’nız olsa da, bürokrasinin demirden dişlileri arasında girdiğinizde sizin için yeni bir eğitim başlıyor. Bu eğitim ise sabırdır. Şirketinizin gerçek sahibi olmanız için muhasebe, hukuk, sigorta gibi birçok konuda hem uzman olmanız hem de profesyonellerle uyum içinde çalışmanız gerekiyor. İçeride bu zorluklarla mücadele beni yorarken, iş çevresinde ise dış pazara açılmak isteyen birçok firmanın ihracat mevzuatı ve bu mevzuatın sağladığı avantajları bilmemeleri yaşadığım zorluklar arasında idi.
-FLY olarak hangi sektörlere, ne gibi hizmetler veriyorsunuz?
FLY olarak; Ticaret Bakanlığı’na bağlı birliklere; tarım, inşaat, tekstil, sağlık, otomotiv yedek parça, endüstriyel mutfak, gıda ve turizm alanlarında; pazar araştırması, potansiyel alıcı tespiti, ikili iş görüşmeleri, firmaların katılabileceği fuarların tespiti ve teşvik bilgilendirmeleri, strateji belirleme, mali danışmanlık, PR, ekspertiz ve önleyici hukuk alanlarında hizmet veriyoruz.
-Sizce şirketler neden bu hizmetlerden yararlanmalı?
Verdiğimiz bu hizmetlerin şirketler açısından avantajları oldukça fazla; ancak altını önemle çizmek istediğim husus güvenli ticaret. Özellikle Afrika ile ilk defa ticaret yapacaksanız listenin başına referanslar ve güvenli bağlantıları koymalısınız. Bu argümanı göz ardı edip felaketle sonuçlanan tecrübeler yaşamış birçok firma mevcut. Biz burada devreye giriyoruz. Afrika tecrübesini edinmek ve kârlı alışverişler yapmak isteyen firmalar bizimle yola çıktıklarında, uzun yıllara dayalı know-how’ımızı da arkalarına almış oluyorlar.
-Peki, iş hayatında krizi fırsata çevirmek konusunda neler söylemek istersiniz?
Ülkemizin bir gerçeği var: “Her Türk firması ekonomik krizi tadacaktır”. Kuşak farkı gözetmeksizin Türkiye’nin bitmek bilmeyen ekonomik krizlerinden birini mutlaka her firma bir kez de olsa deneyimliyor. Orta vadeli bir geçmişte, küresel bir finansal krizin tüm dünyada etkili olduğunu biliyoruz. Şirketlerin bu tip kriz zamanlarında, çoğunlukla sıkı bütçe kontrolüne gittiğini ve mevcut durumunu korumaya çalıştığını gözlemliyoruz; ancak günümüzdeki iş koşulları ve şartlar şirketleri aktif olmaya zorluyor. Krizi fırsata çevirmenin en önemli kuralı inovasyondur. Değişime ayak uyduran, krize direnmek yerine onu yönetmeye çalışan, yeni iş anlaşmaları ve yeni pazarlar arayan şirketlerin krizi fırsata çevirebileceklerini düşünüyorum. Özellikle kriz döneminde borç stokunu yönetebilmek, krizin fırsatlarını da önünüze serebiliyor. Kriz ortamında borç yönetmek ise, yürürlükteki mevzuatı bu yönde yorumlayıp kreatif çözümler üreten hukukçu ve finans uzmanları ile mümkün olabiliyor. Bu konu henüz tam olarak hayatımıza girmedi; ancak ilerleyen dönemlerde önleyici ve düzenleyici hukuk ve finans hizmetlerinin getirilerinden sıkça bahsedeceğimizi düşünüyorum.
-Sizce aile şirketlerinde başarıyı etkileyen faktörler neler? Bu konudaki önerilerinizi paylaşır mısınız?
Türkiye’deki şirketlerin büyük oranda aile bireyleri arasında iş bölümüne tabi olduklarını görüyoruz. Bence aile şirketlerinde kurumsallaşmaya gayret etmek, geleneksel Türk aile yapısına ve Türk ticari hayatındaki örf ve adete pek uygun değil. Evet, bu söylediklerim belki birçok kişiye ilk bakışta sıra dışı gelecektir; çünkü yıllar içerisinde algı bunun tam tersi şekilde oluşturulmuş. Aile bireylerinin iş bölümü içerisinde, uzmanlaşarak kendi şirketlerini yönetmeleri, başarısızlığın temel sebebi olarak gösterilmiş. Halbuki bir şirketin sadece Yönetim Kurulu değil, CEO’su, CFO’ su, mali müşaviri, İK yöneticisi de aynı aileden olabilir. Bu olgusal olarak negatif bir unsur değildir. Asıl olan meslekte profesyonelleşmektir. Şirketin kurucusu olan birinci kuşak, kendisinden sonra gelecek kuşağı bu şekilde yönetmeye hazırlarsa, üçüncü kişilerden elde edilecek verimliliğin çok daha ötesine geçileceğini düşünüyorum. Eğer bir aile şirketiniz varsa ve bu şirketle başarıyı yakalayıp kalıcı olmak istiyorsanız, yapmanız gereken, ikinci kuşağı daha okul çağında iken iş bölümüne tabi tutup yetiştirmektir. Nasıl ki ülkelerin kaderi eğitimle orantılı ise, aile şirketlerinin kaderi de eğitimle orantılıdır.
-Kendi işini kurmak isteyen girişimci adayları ve genç girişimciler nasıl bir yol izlemeli, nelere dikkat etmeliler?
Öncelikle şunu söylemek isterim ki, kendi işini kurmak, eldeki tüm seçenekler tükendiğinde, “bir de bunu deneyeyim” şeklinde bir ruh hali ile atılacak bir adım değil. Bir iş kurmak aynı zamanda önemli bir organizasyonu hayata geçirmek demektir. Bu organizasyonu sağlamak için ise bir taraftan soyut birtakım özelliklere sahip olmanız, diğer taraftan somut olanaklarınızın da bulunması gerekiyor. Soyut olarak sahip olmanız en önemli özellik tecrübe. Elbette genç bir girişimcinin engin tecrübeler biriktirmiş olması düşünülemez; ancak sadece evde otururken aklınıza gelen bir fikirle yola çıkıp hiçbir şey bilmediğiniz bir alanda başarılı olma şansınız çok düşüktür. Başarılı bir girişimci olmak için kuracağınız şirketin faaliyet alanında yer alan bir kurumda mutlak surette kısa süreli de olsa deneyim kazanmanız, sorumluluk almanız gerekir. Diğer taraftan yöneticilik vasfına sahip olmak ve yönetim bilgisini edinmiş olmak da bence yeni bir iş kurarken olmazsa olmazlardandır. Somut olarak ise sermayeden bahsetmek istiyorum. Benim bu husustaki altın kuralım, “ne yatırırsan onu alırsın” yargısıdır. Ayrıca işletmenizi kurarken oluşturacağınız bir borç stoku olacaksa, bunun sermayenize oranını çok iyi belirlemelisiniz. Aksi halde uzun yıllar ödemekle yükümlü olacağınız bir borç batağına saplanabilirsiniz.
-Türkiye’nin Afrika ihracatındaki başarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk yatırımcılar yurt dışında genellikle taşeron, alt müteahhit veya nihai ürününün ihracatçısı olarak bilinirler. Bu zinciri kırabilen çok az şirket var. Bence temel hedefimiz, projenin sahibi ve sağlayıcısı olmak olmalıdır. Afrika pazarında ana sağlayıcı, imalatçı olmamız gerekiyor. Bu yolda en önemli husus ise devlet ve müteşebbisin birlikte ve bir stratejiyle hareket etmesidir. Afrika kıtası ile alakalı olarak gerek hükümetimiz, gerek sanayi ve ticaret odalarımız ve diğer sivil toplum örgütlerimiz ve gerekse müteşebbislerimiz ortak bir plan dahilinde hareket ediyor ve kıta genelinde başarı sağlıyorlar. Bu durum bir taraftan ticari hacmimizi artırırken diğer taraftan da ülkemizin jeopolitik çıkarlarına hizmet ediyor. 2019 yılını geride bıraktığımız şu günlerde, Türkiye’nin Afrika ülkelerine doğrudan yatırımlarının toplam değeri 6 milyar 500 milyon doları aşmış durumda. Benim öngörüm, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk yatırımcısının, Afrika ülkeleri ile ekonomik, kültürel ve siyasi alanda giderek artan ilişkiler geliştireceği ve karşılıklı yararlanma prensibi çerçevesinde, ülkemizin ve yatırımcılarımızın Afrika’da çok önemli gelişmeler kaydedeceğidir.
-2020 hedefleriniz neler?
Küresel krizden etkilenmek istemiyorsak ihracat yapmalıyız. Bu sebeple 2020 yılında, mümkün olan en fazla sayıda Türk yatırımcıyı Afrika pazarına sokmayı ve ülkemize katma değer sağlamayı hedefliyoruz.
Mehtap 5 Yıl Önce
Hanımefendiyi tebrik ediyorum. Başarılı bir girişim hem ülkeye hem de pek çok insana pozitif katkı sağlıyor.